Elif Ekin Saltık'ın Dr. Dilek Ekmekçi ile yaptığı özel haberi olduğu gibi yayınlıyoruz.
Ankara’da iki erkeğin tecavüzüne uğrayan, faillerin serbest bırakılmasından sonra intihara sürüklenen 18 yaşındaki Eda Nur Kaplan’ın ölümü devlet yurtlarında kız çocuklarının neler yaşadığını gündeme getirmişti.
Devlete bağlı bu kurumlardan birinde büyüyen Aleyna Çakır’ın ölümünde de aydınlatılmayı bekleyen pek çok soru varken, baş şüpheli Ümitcan Uygun Aleyna Çakır’ın ölümü sonrası değil, Esra Hankulu cinayetinin baş şüphelisi olarak cezaevinde.
Aleyna Çakır, Eda Nur Kaplan ve Esra Hankulu’nun ardından bu cinayetlerin arka planına dair tartışmalarda yetiştirme yurtlarında büyüyen genç kadınların neler yaşadığına ilişkin pek çok iddia da ortaya atıldı. Genç kadınların fuhuş çetesi ile iç içe geçmiş bürokrasi-yargı- kolluk güçleri eliyle “güçlü” adamlarla fuhuş yapmaya zorlandıkları, daha sonra bu ilişkilerin çeşitli kademelerdeki kişilere şantaj yapmak için kullanıldığı, arada genç kadınların yaşamlarının harcandığına yönelik önemli iddialardı bunlar. Bu iddialar meclis gündemine de getirildi. Cevap arayan pek çok soru var, ancak henüz iddialara yanıt vermek ya da iddiaları araştırmak için atılan bir adım yok.
Bu konuyu sürekli gündemde tutmak için büyük çaba gösteren akademisyen, hukukçu Av. Dr. Dilek Ekmekçi ile konuyu meclis gündemine taşıyan milletvekillerinden HDPli Remziye Tosun ile konuştuk.
Devlete bağlı bu kurumlardan birinde büyüyen Aleyna Çakır’ın ölümünde de aydınlatılmayı bekleyen pek çok soru varken, baş şüpheli Ümitcan Uygun Aleyna Çakır’ın ölümü sonrası değil, Esra Hankulu cinayetinin baş şüphelisi olarak cezaevinde.
Aleyna Çakır, Eda Nur Kaplan ve Esra Hankulu’nun ardından bu cinayetlerin arka planına dair tartışmalarda yetiştirme yurtlarında büyüyen genç kadınların neler yaşadığına ilişkin pek çok iddia da ortaya atıldı. Genç kadınların fuhuş çetesi ile iç içe geçmiş bürokrasi-yargı- kolluk güçleri eliyle “güçlü” adamlarla fuhuş yapmaya zorlandıkları, daha sonra bu ilişkilerin çeşitli kademelerdeki kişilere şantaj yapmak için kullanıldığı, arada genç kadınların yaşamlarının harcandığına yönelik önemli iddialardı bunlar. Bu iddialar meclis gündemine de getirildi. Cevap arayan pek çok soru var, ancak henüz iddialara yanıt vermek ya da iddiaları araştırmak için atılan bir adım yok.
Bu konuyu sürekli gündemde tutmak için büyük çaba gösteren akademisyen, hukukçu Av. Dr. Dilek Ekmekçi ile konuyu meclis gündemine taşıyan milletvekillerinden HDPli Remziye Tosun ile konuştuk.
FUHUŞ AĞI ORTAYA ÇIKMASIN DİYE KAPATILAN DOSYALAR
Biyolojik ailesini ararken yetiştirme yurdunda büyüyen biyolojik ablasına ulaşan, bir yandan biyolojik annesinin şüpheli ölümünün peşine düşen, bir yandan yurtlarda büyüyen kadınların çeteler eliyle fuhşa sürüklendiği gerçeğiyle karşılaşan Dilek Ekmekçi uzun zamandır konuyu gündemde tutmak için çabalıyor.
Doğduktan hemen sonra devlet yurduna bırakılan ve çok kısa bir süre sonra evlatlık verilen Ekmekçi, biyolojik ailesini araştırırken, kendisiyle birlikte yurda terk edilen ablasına ulaşmış. Daha sonra anne ve babasının kimliğine de ulaşan Ekmekçi, yaptığı araştırmalarla çok çarpıcı bilgilere ulaştığını anlatıyor. Yetiştirme yurtlarında kız çocuklarının yaşadıklarına ek olarak, bu yurtlardan ayrıldıktan sonra maruz kaldıkları sürece ilişkin de önemli iddiaları olan Dilek Ekmekçi, bu suç ağının devletin pek çok kademesinden siyasetçilere, çetelerden hakim ve savcılara kadar uzandığını aktarıyor.
Ekmekçi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “2013 Ağustos ayında Altındağ Nüfus Müdürlüğü kapalı kayıtlarında Gönül Çelik adında biyolojik bir ablam olduğunu öğrendim. Aynı anda terk edilmişiz. Ziraat Bankasında çalışıyordu. Sonra kendisiyle iletişime geçip karşılaşınca, onun hayat tarzına ve arkadaş çevresine tanık olunca aynı dünyaların insanı olmadığımızı anladım. Aramızda hep gelgitli bir ilişki oldu. Biyolojik annemizin kimliğini bilerek benden sakladığı için kendisini savcılığa şikayet ettim ve dava açtım. Bir buçuk sene hiç görüşmedik. Tüm engellemelerine rağmen, çok uzun uğraşlar sonucu, biyolojik annemin kimliğine ulaştım. Defin ruhsatı olmadan ve iyileşmemiş ölümcül kırıklarla defnedilen annemin, cinayete kurban gittiği şüphesi var. Kars’ta soruşturma sürüyor.
Ablam tanışmamızdan 6 ay kadar sonra ilk İstanbul’a gelişinde, 2010’ların Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı da olan adı başka bir eskort olayına da karışmış şahsın bulunduğu tekneye eskort olarak gittiğini anlattı. Hatta orada bulunan diğer hakimin adını da verdi ve o hakimle beni sanalda irtibatlandırdı. Olaylara ilk başta böyle vakıf oldum. Ama o dönemler o kadar üzerinde durmamıştım. Benim derdim biyolojik anne ve babamı bulmaktı.”
Biyolojik ailesini öğrenmek için çıktığı yolda yurt çocuklarının nasıl korunmasız bırakıldığı ve kimilerinin fuhuşa itildiğine tanık olan Ekmekçi bütün detayları ayrıntılı bir biçimde anlatıyor, ceza hukuku alanında da çalışmış olmanın etkisiyle, bir dedektif titizliğiyle yaptığı araştırmaları anlatırken onu takip etmek, bu dolambaçlı, girift ilişkiler ağını çözmek kolay olmuyor. Yıllar içinde edindiği tüm bu bilgiler sonrası Ekmekçi suç duyurusunda bulunmuş ancak bu dosya örtbas edilerek kapatılmış.
Avukat Dilek Ekmekçi| Fotoğraf: Kişisel ArşiviDoğduktan hemen sonra devlet yurduna bırakılan ve çok kısa bir süre sonra evlatlık verilen Ekmekçi, biyolojik ailesini araştırırken, kendisiyle birlikte yurda terk edilen ablasına ulaşmış. Daha sonra anne ve babasının kimliğine de ulaşan Ekmekçi, yaptığı araştırmalarla çok çarpıcı bilgilere ulaştığını anlatıyor. Yetiştirme yurtlarında kız çocuklarının yaşadıklarına ek olarak, bu yurtlardan ayrıldıktan sonra maruz kaldıkları sürece ilişkin de önemli iddiaları olan Dilek Ekmekçi, bu suç ağının devletin pek çok kademesinden siyasetçilere, çetelerden hakim ve savcılara kadar uzandığını aktarıyor.
Ekmekçi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “2013 Ağustos ayında Altındağ Nüfus Müdürlüğü kapalı kayıtlarında Gönül Çelik adında biyolojik bir ablam olduğunu öğrendim. Aynı anda terk edilmişiz. Ziraat Bankasında çalışıyordu. Sonra kendisiyle iletişime geçip karşılaşınca, onun hayat tarzına ve arkadaş çevresine tanık olunca aynı dünyaların insanı olmadığımızı anladım. Aramızda hep gelgitli bir ilişki oldu. Biyolojik annemizin kimliğini bilerek benden sakladığı için kendisini savcılığa şikayet ettim ve dava açtım. Bir buçuk sene hiç görüşmedik. Tüm engellemelerine rağmen, çok uzun uğraşlar sonucu, biyolojik annemin kimliğine ulaştım. Defin ruhsatı olmadan ve iyileşmemiş ölümcül kırıklarla defnedilen annemin, cinayete kurban gittiği şüphesi var. Kars’ta soruşturma sürüyor.
Ablam tanışmamızdan 6 ay kadar sonra ilk İstanbul’a gelişinde, 2010’ların Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı da olan adı başka bir eskort olayına da karışmış şahsın bulunduğu tekneye eskort olarak gittiğini anlattı. Hatta orada bulunan diğer hakimin adını da verdi ve o hakimle beni sanalda irtibatlandırdı. Olaylara ilk başta böyle vakıf oldum. Ama o dönemler o kadar üzerinde durmamıştım. Benim derdim biyolojik anne ve babamı bulmaktı.”
Biyolojik ailesini öğrenmek için çıktığı yolda yurt çocuklarının nasıl korunmasız bırakıldığı ve kimilerinin fuhuşa itildiğine tanık olan Ekmekçi bütün detayları ayrıntılı bir biçimde anlatıyor, ceza hukuku alanında da çalışmış olmanın etkisiyle, bir dedektif titizliğiyle yaptığı araştırmaları anlatırken onu takip etmek, bu dolambaçlı, girift ilişkiler ağını çözmek kolay olmuyor. Yıllar içinde edindiği tüm bu bilgiler sonrası Ekmekçi suç duyurusunda bulunmuş ancak bu dosya örtbas edilerek kapatılmış.
‘TÜM YURT ÇOCUKLARI SÜRÜKLENİYOR DİYEMEM AMA YAYGIN BİR YAPI BU’
“Ablamın çevresinde eskort olduğunu bildiğim, tanıdığım pek çok kadın vardı. İsimlerini şikayet dilekçesinde de verdim. Bunların içinde yurt kızları vardı” diyen Ekmekçi, yurt çocuklarının sadece Ankara’da değil, Türkiye’nin her yerindeki yurtlarda da aynı istismara maruz kaldığını düşündüğünü söylüyor. “Bir tane yurtta olmuyor bunlar. Zaten tek bir yurtta kalmıyorlar. Ablam mesela pek çok yurtta kalmış. Bu çocuklar toplumdaki sosyoekonomik olarak en zayıf halkalardan. Yurt kızlarından bazılarını bürokratlara, hakimlere, savcılara, siyasetçilere, görünen o ki şantaj amaçlı eskort olarak gönderiyorlar. Bu işin kilit noktalarında bazı emniyet müdürleri var. Ancak tabii ki bütün yurt çocuklarının bu yola sürüklendiğini söylemiyorum. Aile kuran, çocuk sahibi olan veya bu yola sürüklendikten sonra aile kurup kurtulanlar bile var.”
ABLAMIN İSTİFASINDAN BENİ SORUMLU TUTUYORLAR, ÖYLE BİR GÜCÜM OLSA SORUŞTURMAYI ÖRTBAS ETTİRMEM
Fuhuş yapılanmasıyla ilgili suç duyurusunda bulunduktan sonra ablasının Ziraat Bankasından istifa ettiğini dile getiren Ekmekçi, “Ziraat Bankasında geçmişte görev yapmış üst yönetiminden insanların içinde de ablamı kullananlar olduğunu elbette ki düşünüyorum ve bunun işaretleri var. Ben suç duyurusunda bulunduktan bir süre sonra hakkında soruşturma açılmasın diye istifa ettiğini düşünüyorum. Belki çete ‘İş büyümesin soruşturma açılırsa bize de uzanır’ diyerek istifa etmesini istemiş olabilir. Çünkü olay ulusal ve yerel basında defalarca haber olmuştu. Nasıl Gülay Uygun (Aleyna Çakır cinayetinde şüpheli olan Ümitcan Uygun’un annesi olan ve yurt çalışanı olarak görev yapan kişi) idari soruşturma için ifade vermeden iki gün önce şüpheli bir biçimde öldüyse, idari soruşturma olmasın iş bize uzanır deyip bir şekilde ablamı istifa ettirmiş olabilirler. İstifa etmesinden bile beni sorumlu tutuyorlar. Benim öyle bir gücüm olsa savcılık soruşturmasını örtbas ettirmem. Çetenin bana kumpas davalar açtırmasına engel olurum.” diyor.
‘ÜMİTCAN UYGUN’UN AVUKATI HAKKIMDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU’
Ümitcan Uygun’u hatırlattığımız Ekmekçi, “Ümitcan Uygun bizzat bildiğim biri değil. Herkes gibi olayı medyadan takip ediyordum. Ancak bana ulaşan ve Aleyna Çakır'ı tanıyan yurttan onun akranı bir yurt kızının ses kaydında, Ümitcan Uygun’un Ankara Keçiören’de bulunan Atatürk Yetiştirme Yurdunun hemen karşısında bir dükkanı olduğu söylenmişti. Baba Durak Uygun’un Süleyman Soylu’ya yakın olduğu için korunuyor olabileceği kamuoyunda öne sürülüyor. Ümitcan Uygun’un annesi de yurtta çalışan biri. Fuhuş iddialarına ilişkin idari soruşturmaya ifade vermek için çağrılan Gülay Uygun, ifadeye gitmeden birkaç gün önce şüpheli şekilde ölüyor. Yurtta, ‘yurt anne’ diye bilinen Gülay Uygun’un Facebook profilinde EGM’de çalıştığı yazıyor. Yapılanmayla alakalı bazı emniyet istihbaratçıları önceden şikayet ettiğim için; bunu da ilk fark eden benim. Bahsettiğim ses kaydının sahibi kızın çocuğu olmuş, şu anda da kendisi memur. Pek çok başka bilgi de veriyor. Yurtlardaki çocuklara ağır psikiyatri ilaçları verdikleri, daha kolay kontrol edilebilir bir hale getirip baskıladıkları iddiası var. Ben bunu sadece o kadının ses kayıtlarından da duymadım. Ankara YURTAYDER’in genel sekreterliğini de yapan ve memur olmuş isimlerden, ablamı ve çevresindeki yurt kızlarını da tanıyan, onların akranı Sevda Akyüz de bana bu bilgiyi verdi. Şunu da eklemek istiyorum. Ülkenin gündemini kadın pazarlama iddialarına adı karışan isimlerin belirlediği günler yaşıyoruz. Bununla ilgili bir tweeti retweet ettiğim için, pek çok insanla beraber Ümitcan Uygun’un avukatı beni de savcılığa şikayet etmiş.”
‘TÜRKİYE’DE ÇOK YAYGIN BİR KUMPAS YARGISI OLUŞTURULDU’
Dilek Ekmekçi devlet yurtlarında yaşayan kadınların, hâkimler, savcılar, siyasetçiler ve bürokratlara, emniyetistihbarat yetkililerince pazarlandıklarını ve yaşanan bu istismarların kadın cinayetleriyle bağlantısına ilişkin açıklamalarını içeren bir yazılar yazdıktan ve twitterda pek çok açıklama yaptıktan sonra; pek çok hakaret ve iftira suçlamasıyla davalık olmuştu. Bu duruma ilişkin değerlendirmelerini soruyoruz.
Ekmekçi şöyle cevap veriyor: “Bizim vatandaşımız çok kutuplaştırıldı, her şeye parti gözlükleriyle bakıyor, bu gözlükleri çıkarıp bakması gerekiyor. İnsanların vatandaş olma bilincinin yerleşmesi lazım. Bizde biat kültürü var. Kendi partisinin liderini ilahlaştırma kültürü var. Her türlü eleştiriden azade bir şekilde tutma, hiçbir şekilde eleştirmeme tutumu var. Türkiye hiçbir zaman tam olarak hukuk devleti olmadı, demokratik olmadı, laik olmadı, bu ülkede hep darbelerle bir şeyler yürüdü. Ama eskiden en azından siyasetçilerde en ağır eleştirilere bile tahammül varmış. Ancak şu anda eleştiri hürriyetini kullanan hakaret suçlamaları ile uğraşıyor ihbar ve şikayet hakkını kullanan da iftira kumpasları ile uğraşıyor. Türkiye’de böyle çok yaygın bir kumpas yargısı oluşturuldu. 12 Eylül mirası ve 12 Eylül’ün Anayasası’na bile aykırı Siyasal Partiler ve Seçim Kanunları’yla iktidar ve muhalefet şekilleniyor. Dahası en son Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran bir rejim kuruldu. Vatandaşın kamu görevlisine ve özellikle siyasetçilere karşı en ağır eleştirileri yapmak noktasında ifade hürriyetine sahip olduğunu, hesap sorma hakkına sahip olduğunu, iplerin kendisinde olduğunu, işverenin kendisi olduğunu görmesi ve göstermesi gerek. Bizim vatandaşımızın hukuk bilincinin de gelişmesi, hukuku herkes için talep etmesi gerek. Oysaki bizim kutuplaştırılmış ve takım tutar gibi parti veya kişi tutan insanımız, diğer mahalleye yapılan hukuksuzluklardan neredeyse gol atmış gibi haz alıyor. Bu tepkisel, intikamcı, ergen ve erkek kafalar değişmeli. Devlet her zaman 18 yaşında diye bir tuhaf sözle iktidarda da, muhalefette de devleti yüceltenler var. Devlet yönetimini de 65 yaş üzeri erkeklere teslim ediyoruz. Çelişkiye bakar mısınız? Ergen, erkek ama ihtiyar içi boş bir slogan siyasetinin yönettiği devletin temeli tabii ki çöker. Devletin temeli adalettir. Hanefi Avcı yanlış hatırlamıyorsam ‘Türkiye’de gerçek anlamda bir devlet olduğunu düşünmüyorum, olsa bu yaşanılanları yaşamayız’ demişti. Hak vermemek mümkün değil. Devlet dediğimiz kurumsallaşmış siyasi iktidardır. Siyaset bu haldeyken, devletten farklı olmasını mı bekliyoruz?”
Ekmekçi şöyle cevap veriyor: “Bizim vatandaşımız çok kutuplaştırıldı, her şeye parti gözlükleriyle bakıyor, bu gözlükleri çıkarıp bakması gerekiyor. İnsanların vatandaş olma bilincinin yerleşmesi lazım. Bizde biat kültürü var. Kendi partisinin liderini ilahlaştırma kültürü var. Her türlü eleştiriden azade bir şekilde tutma, hiçbir şekilde eleştirmeme tutumu var. Türkiye hiçbir zaman tam olarak hukuk devleti olmadı, demokratik olmadı, laik olmadı, bu ülkede hep darbelerle bir şeyler yürüdü. Ama eskiden en azından siyasetçilerde en ağır eleştirilere bile tahammül varmış. Ancak şu anda eleştiri hürriyetini kullanan hakaret suçlamaları ile uğraşıyor ihbar ve şikayet hakkını kullanan da iftira kumpasları ile uğraşıyor. Türkiye’de böyle çok yaygın bir kumpas yargısı oluşturuldu. 12 Eylül mirası ve 12 Eylül’ün Anayasası’na bile aykırı Siyasal Partiler ve Seçim Kanunları’yla iktidar ve muhalefet şekilleniyor. Dahası en son Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran bir rejim kuruldu. Vatandaşın kamu görevlisine ve özellikle siyasetçilere karşı en ağır eleştirileri yapmak noktasında ifade hürriyetine sahip olduğunu, hesap sorma hakkına sahip olduğunu, iplerin kendisinde olduğunu, işverenin kendisi olduğunu görmesi ve göstermesi gerek. Bizim vatandaşımızın hukuk bilincinin de gelişmesi, hukuku herkes için talep etmesi gerek. Oysaki bizim kutuplaştırılmış ve takım tutar gibi parti veya kişi tutan insanımız, diğer mahalleye yapılan hukuksuzluklardan neredeyse gol atmış gibi haz alıyor. Bu tepkisel, intikamcı, ergen ve erkek kafalar değişmeli. Devlet her zaman 18 yaşında diye bir tuhaf sözle iktidarda da, muhalefette de devleti yüceltenler var. Devlet yönetimini de 65 yaş üzeri erkeklere teslim ediyoruz. Çelişkiye bakar mısınız? Ergen, erkek ama ihtiyar içi boş bir slogan siyasetinin yönettiği devletin temeli tabii ki çöker. Devletin temeli adalettir. Hanefi Avcı yanlış hatırlamıyorsam ‘Türkiye’de gerçek anlamda bir devlet olduğunu düşünmüyorum, olsa bu yaşanılanları yaşamayız’ demişti. Hak vermemek mümkün değil. Devlet dediğimiz kurumsallaşmış siyasi iktidardır. Siyaset bu haldeyken, devletten farklı olmasını mı bekliyoruz?”
HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun| Fotoğraf: TBMM
HDP’Lİ REMZİYE TOSUN: MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULMALI
Halkların Demokratik Partisi Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun da Avukat Dilek Ekmekçi’nin iddialarından yola çıkarak Aleyna Çakır, Gülay Uygun ve Eda Nur Kaplan’ın şüpheli ölümleri ile yetiştirme yurtlarında fuhuş şebekesinin araştırılmasına ilişkin Meclis araştırma önergesi ve soru önergeleri verdi. Konuya dair değerlendirmelerine başvurduğumuz Remziye Tosun da bir süredir bu konu üzerinde araştırma yapan, hak ihlallerini ortaya çıkaran insanlar olduğunu dile getirdi. Çok ciddi hak ihlalleri söz konusu olduğunu ifade eden Tosun, “Dolayısıyla biz de bu konuyu Meclise taşımanın bu şebekeye ilişkin Meclis araştırması yapılmasının doğru olduğunu düşünerek çalışma yaptık. Aslında var olan beyanlar, belgeler, iddialar sonrasında yetiştirme yurtlarıyla bağlantılı olan 4 kadın Eda Nur Kaplan, Aleyna Çakır, Gülay Uygun ölü olarak bulunuyor. Çok vahim bir olay yaşanıyor. Keza Gülay Uygun’un şüpheli ölümünün, idari soruştumada ifadeye gitmeden önce olması ve olay anında kimi durumlar şüphe uyandırıyor. Özellikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olaylara dair takipçisi olacaklarını ifade etti ancak takipçi olmaktan ziyade esas sorumluluk aynı zamanda Bakanlıktadır. Ancak verdiğimiz önergelere henüz cevap alamadık” dedi.
Bu konuda yalnızca kadınların şüpheli ölümlerine dair soruşturma açıldığının basına yansıdığına dikkat çeken Tosun, burada söz konusu olanın şüpheli ölümler değil, yetiştirme yurtlarında fuhuş şebekesi sonucu öldürülen kadınlara yönelik iddialar ve şüpheler olduğunu ifade etti. “Dolayısıyla tüm beyanlar, iddialar ve en önemlisi toplumun adalet duygusunu sarsan şüphelerin, bu şebekenin araştırılması gerektiriyor. Tıpkı Susurluk sürecinde Mecliste araştırma komisyonu kurulması gibi toplum şüphelerinin giderilmesi ve sorumluların da açığa çıkarılması gerekiyor” diyen Tosun, “Bununla birlikte Adli Tıp Kurumunun aynı vakaya farklı rapor vermesi ve bu kurumu zan altında bırakan ciddi iddiaların bulunması dolayısıyla bu kuruma dair Meclis araştırma önergesi de verdik. Örneğin; Ümitcan Uygun’un doku örneklerinin Aleyna Çakır’da bulunmasına dair ATK raporunda, ası sonucu ölümün gerçekleştiğini dile getirilirken asının Çakır tarafından mı yoksa başkası tarafından mı gerçekleştirildiğine dair herhangi bir tespit yapılmamıştır. Dolayısıyla ATK raporu sonucunu dikkate alarak Ümitcan Uygun serbest bırakıldı ve bir süre sonra Esra Hankulu’nun ölüm haberini duyduk” dedi.
‘BİRİLERİ Mİ KORUNUYOR?’ SORUSU AKLA GELİYOR!
Tosun sözlerine şöyle devam etti: Yetiştirme yurtlarında fuhuş şebekesinin bürokrasiyle bağlantılı olabileceği iddiaları da var. Bu iddiaların acilen araştırılması, soruşturulması gerekiyor. Soruşturulmaması durumunda ‘Birileri mi korunuyor?’ sorusunu aklımıza getiriyor. Bununla birlikte soruşturulmaması durumunda bu olayların tekrarlanması da ihtimal dahilindedir. Son dönemde iktidarın politikalarına bakıldığında özellikle de kadınlara karşı İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesi gibi düzenlemeler getirildiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu iktidarın başta kadınlar olmak üzere, Kürt halkı ve Türkiye’nin tüm muhalif, demokrat kesimlerini düşmanlaştıran argümanların ve tekçi uygulamaların şahidiyiz. Bizler halkın temsilcileri olarak bu politikalara, düzenlemelere karşı gerek Mecliste gerekse sokakta her yerde mücadele ediyoruz. Çünkü bu topraklar çok kültürlü, çok inançlı ve çok dilli bir zemine sahip olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla burada yapılan her tekçi uygulama kaybetmeye mahkumdur. Özellikle kadın cinayetleri ve cinsel istismar olmak üzere kadınlara yönelik yapılan tüm suçlara kadınlarla birlikte, kadın mücadelesiyle karşı duracağız.
Haber: Elif Ekin saltık
KAYNAK
Kaynak: Özel Haber